Özkonakça
ÖZKONAKÇA
aba | yaşlı anne, abla |
acer | yeni “Bu moturun lastikleri acer mi?” |
ağnanmak | kimi hayvanların yerde yuvarlanması ( genellikle eşek veya at için kullanılırr ) |
ahır sekisi | yarısı hayvan barınağı yarısı ikamet yeri olan, kışın hayvanların vücut ısısından yararlanılarak ısınma sorunu çözülen büyükçe oda |
alaca | kara üzümün olmaya başlaması ile renkli bir hal alması “Kiyiş başı çiçekleri açmaya başladığnda alacalar bulunmaya başlar.” |
alaccık | arazide kulube |
alamanya | 1960’ların başında özkonaklıların İstanbul’da sütçülük yerine iş bulmaya gittikleri Ülke. Özkonaklılar Türkiye’den giden ilk Alamancıların kendileri olduklarını ileri sürerler. her ailenin alamancısı vardır. |
aliyli | Belha efsanesindeki güzel belha uğruna ölen yakışıklı. Özkonağn 10 km batısında bulunan yerleşim alanı bu yakışıklının yönetiminde olduğu varsayıldından aynı ismi alm&. Höykleriyle, oyulmuş yerleriyle eski bir yerleşim alanının tüm kanıtlarını taşıyor. |
ame | hala |
amel | ishal |
anadut | ağaçtan mamul bir sap ucunda montaj edilmiş üç parmaklı tarım aracı, genellikle hububat saplarının elleçlenmesinde kullanılır. |
april | nisan |
aşıt | hububat depolardaki bölmeler |
avratasan | kılıbık |
ayazma | Yalı Damı’ndan biraz yukarda , vadinin sol yamacında tüflü kayaya oyma bir tapınak. Her ayazma gibi şifalı suyu var ama içilmez. |
aynuğle | Suyu en makbul çeşme. Düğün pilavının üstüne içersen şişkinliğini alır. Bitişiğinde çamaşır hanesi ve arkasında gendimelik buğdayı yıkandıkdan sonra kabuğundan ayırmak için; eşek gücüyle döndürülen değirmen taşı. |
baccılı | sonuncu “ baccılıyım!” ( çocuk oyunlarında “sonuncuyum”, “en son ben oynayacağım” anlamında kullanılır ) |
barı | gılmadaların evin ihata duvarının üzerine konulmusı hali, Gılmada hemi hayatın mahremiyetini gizler hemide gerektikçe yakmaya kullanılır. |
bayrak | Düğün başlangıcı, öğle namazından sonra camilere gönderilen traktörlerin romörküne binip gelen köylülere verilen yemek ve sonrasında uzun bir sopaya takılan bayrakla romörkde köy gezintisi.Damat gezdirme de denen gezintide deh deh. indi baba indi çekilerek gız evine gidilir gız evide bayrağa şalvarlık bağlar. Yol güzargahı akrabalarının evinin önünden geçilecek şekilde ayarlanır; onlarında şalvarlık takması için. |
bezir | Izgın ve zeyrek otundan çıkarılan bir yağ. Izgın otundan çıkanı lezzetçe acı olup ‘çirappa’, idare lambası veya kandilde yakılarak aydınlatmada kullanılmış. Zeyrek otundan çıkarılanı ise tatlı olup yenilebiliyor. Köydeki bezirhaneler artık kullanılmıyor. |
bilik | civciv |
billik | çelik çomak oyunundaki çelik |
billenmek | bir örtüyü başının üzerine almak, örtünmek |
bişik | samanlı çamur sıva |
boduç | testinin küçüğü, seramikten seramikten yapılmış çüçük su kabı |
boğasamak | ineğin çiftleşmeye hazır olma durumu |
bôrek | böbrek |
bostan | sebze ekilen uzak bahçe |
bôyôzel | evlenmemiş genç kız |
buymak | üşümek, donmaya ramak kalmak |
büvelek tutmak | sineğin ısırması sonucunda hayvanın sağa sola koşuşturması |
cahcara | işlem görmemiş cingi taş |
cılkısızlık | mızıkçılık, sululuk |
cingidaş | çok sert taş |
cıva | çubuk şeklinde oyun aracı |
coz | kalın sopalarla oynanan bir tür çocuk oyunu |
culuk | hindi |
çağ | yatak odasına bitişik ebebeyn banyosu |
çebiş | genç keçi |
çellemek | ölmek ( genellikle olumlu anlamda “çelleme emi” benzeri kullanılır.) |
çetik | patik |
çıbîçen | kertenkele |
çırabba | gaz çırasının üç ayaklı sehbası |
çölmek | tandırda yemek pişirilmeye yarayan seramik kap |
çömçe | ağaç kepçe |
çörten | yağmur oluğu |
dangıldak | çan |
daylak | pantolonu normalden kısa olan kimse için kullanılır |
delirce | atmaca, doğan |
devranber | ayçekirdek |
dımışkı | kibar |
dımıtmak | hareketsiz hale getirmek “vurdum mu dımıtırım” |
dirgen | metal üç/dört parmağı olan ağaç saplı hububat tarımında kullanılan tarım aracı |
dişirmek | toplamak |
diynek | sopa |
dôğnemek | dibine çökmek |
dölek | doğru düzgün |
döş | göğüs |
düğün pilavı | Bayrakda erkeklere, düğünde kadınlara verilen yemek. Yere serilen brandaların üstüne yayılan sinilerde yenilir. Bu konuda uzmanlaşmış ahçı teyzelerin kontrolünde bişirilir. Bulgur, nohut, etin önderliğinde birazda baharat tadına doyulmaz. Yanında tasta ayran ve soğan da dağıtılır. |
dulda | rüzgar almayan korunaklı yer |
duğlcük | çok ince bulgur |
eğiş | tandırda kullanılan ve uç kısmı ( ? ) şeklinde olan bir araç |
ekecik | güveç |
eldesti | küçük testi |
elepenek | kelebek |
Emin Türk ELİÇİN | (1906-Genezin / 1966-İstanbul) 1927’de Ankara Muallim Mektebi’nden mezun olduktan sonra öğretmenlik ve yazarlık yapmaya başladı. Sosyalist görüşlerinden dolayı 1930’da görevden alındı. Edip Ekinci, Çoruhlu İbo takma isimleriyle yazı yazarken Türk Dil Kurumunda da mümeyyizlik yaptı. Almanya’ya gidip siyasal bilimleri bitirdi. Ölümüne kadar birçok dergi ve gazetede araştırma ve incelemeleri yayınlandı. Eserleri : Yüzyıllar boyu ileri geri kavgası (iki cilt, 1967), Kemalist devrim ideolojisi (1970) |
erkek odasI | Haremden uzak selamlIk. Evin erkeĞinin erkek misafirlerini ağırladıkları yer. |
eşşek sattığımın bağ komşusu | uzak akrabanın özkonakçası |
eymek | bir şeyi ( örneğin pencereyi ) yarım kapamak |
fasıl | fasulye |
ferfana | katılanların kura ile belirlenen birer çeşit yemek getirdikleri, birlikte yedikten sonra oyunlar oynadıkları ve genellikle gençlerin katıldıkları toplantı |
firtik | küçülmüş sabun |
fışkı | gübre olmaya uygun kısmen sıvı hayvansal atık |
gabalcı | işi götürü üsulde yapmak üzere alan |
gadımenek | madımak |
gallama | birinci “ gallamayım!” ( çocuk oyunlarında “birinciyim”, “önce ben oynayacağım” anlamında kullanılır ) |
gandaklamak | hoyratça karıştırmak |
gârık | dar sebze tavası |
garpıca | ayakkabının dayanıklı olmasını sağlamak üzere altına çakılan çiviler |
gatık damı | kiler |
gavıt | patlamayan mısırlı metal havanda ezerek yapılan yiyecek |
gavurga | patlamış mısır, kavrulmuş buğday |
gaygana | yumurta ile yapılan bir tür yemek |
gaysa | suyun kuruması ile toprağın üst kısmının tabaka halinde sertleşmesi |
gazezin ali | Özkonakğınn müteveffa ‘sevgilisi’.Eğer boynuna bir kilit takılıp etrafına bir daire cizilirse saatlerce öyle kalırmış |
gebetleme | fazla olmuş, çürümeye yüz tutmuş meyva, sebze |
gelek | bayanların saçlarındaki uzunca fovori |
gendime | ıslatılıp sohuda dövülen buğdaydan yapılan yemek |
genezin | cami-i cedit ve cami-i kebir mahallelerinden oluşan köyümüzüz eski ismi. ortaköy ile birleşip özkonak adını almıştır. |
gever | arkın tarlaya dağılan kolları |
gıalak | keçi boku |
gılmada | üzüm asmasıdalı kurusu |
gıska | arpacık soğanı |
gôcek taşı | tandırın kûlesindeki havalandırmanın kapanmaması için konan taş |
gôlermek | rahat ve gamsızca oturmak |
gö | ham, mavi yada yeşil “ kırmızıları gô gô toplamayın” |
gôvürmek | serbest bırakmak, yönünü çevirerek bırakmak “her akşam golü gôvürmekden gelmeyin.” |
grama | çok yoğun yağlı yoğurt |
gubat | kaba |
gulük | civcivlerin annesi |
gülür | küçük bazlama |
guşluk | sabahın ilk saatleri |
güvâ | güveyi |
güvâ vekili | düğünlerde damat adına hareket eden kimseler |
hafli olmak | sak, ihtiyatlı olmak “hafli yatarsan istediğin saatte kalkabilirsin.” |
hamırsız | bir çeşit çörek, Köyümüzün en makbul hediyeliği ve yol azığı. Yola giderken; gidilecek yerdeki akrabalara ve yola gidenlere hazırlanan yağlı, mayasız hamurla hazırlanıp sokak aralarındaki fırınlarda pişirilen en makbul hamur işi. |
hayat | avlu |
hecirget | tandırın üzerine yerleştirilerek, üzerine tencerelerin konulmasına yatayan ( T ) şeklinde demir |
helik | yapı malzemesi olarak kullanılan parça kaya |
hereni | çok büyük kazan |
hont | kalça |
horum | kasıtlı olarak karıştırılmış, düzensiz hale getirilmiş, birbirine girmiş duruma getirilmiş |
ızgın | Bu bitkiden çıkarılan bezir acı olup sadece aydınlatmada, kandilde kullanılırmış eskiden. |
illik | sahur |
inat cami | Dünyada inatlasma üzerine yapılan ilk cami olsa gerek. Cami-i Kebir camiinin imamına kızan bir muhterem özkonaklı imama inat Cami-i Kebir mahallesinin en muhkem noktasına bir cami konduruvermiş ve camiyede inat camisi denmiştir |
kabala | götürü |
kef | kaynayan pekmezde meydana gelen sarı köpük |
kele | ayol |
kerme | yakılmak amacıyla bir kalıpla şekillendirilmiş gübre |
kesgiç | tandırda yapılan bir çeşit ekmek |
kili | tarla vb. sınırı |
kilte | ağaçtan mamul kapı kilitleme düzeni |
kintik | işaretlenmiş derinlik belirtir ağaç |
kintik kırmak | folklarik olarak oynarken, parmakları şaklatmak |
kırmızı | domates |
kisir | ufalanmış kaya |
kış evi | kış mevsiminde yemek ve ekmeğin pişirildiği bölüm |
köstü | köstebek |
kûrü | sıpa |
kûle | tandır bacası; |
lıklıkı | kulpsuz, boynu uzun testi |
maşala | geniş sebze tavası |
matah | değerli |
memiş | yeni sürgün söğüt dalı |
menter | mantar |
metel | masal |
metlemek | zıplamak, atlamak |
motur | traktör |
nazlıbey | evlenmemiş genç erkek |
nene | nine |
nörün | ne yaprasın nasılsın sorusunun özkonakçası |
ohmatsız | kanaatsız |
ossurgan böcüğü | siyah kalın kanatlı bir tür böcek |
örg | hayvanların arazide bağlı olarak otlanması için yere çakılan madeni kazık ve zincir |
öteberi | ıvır zıvır eşyalar |
öyün vurmak | tandıra pişmek üzere çömlekle yiyecek koymak |
pace | pencere |
paklavu | baklava |
patat | peltek aksanla yüksek sesle konuşmak |
pelver | ayva marmelatı; |
petlek | gözün vb. patlaması |
pilit | palamut |
potpotu | motorsiklet |
puhara | evin muhtelif bölümlerinin tavanında bulunan delik pencere |
puhtu | şişman |
pürçüklü | havuç |
saçı kesik | gariban kadın |
savmak | göndermek |
savuşmak | uzaklaşmak |
sedir | evlerde, sabit taş malzemeden yapılmış kanepe |
siflenmek | oyalanmak ” siflenip durma, biraz acele et.” |
sıdırmak | sivilceyi, su toplamış deriyi patlatmak |
sınmak | bozulmak, abtestinin bozulması |
sızdırmak | çok iyi yapmak |
sızgıt | kalıplanarak serin yerde saklanan et kavurması |
sormuk | kuru üzümün ezilip bir bez içine konularak çocuklara emzik olarak verilmesi |
stil | domates fidesi |
süsün | ense |
suvarmak | sulamak |
sütlü | sütlaç |
şayak | pantolon |
şepit | formu bozularak pişen keskiliç |
şeremet | şekli bozulmuş keskiç |
şibik | köşe |
şif | pekmez için ezilen üzümlerin posası |
şillez | yapı malzemesi olarak kullanılan çok sulu ve samanlı çamur |
taka | kaya oyma veya duvar girintisinden yapılmış raf |
tandıra saçmak | tandıra yakacak birşeyler atmak |
tatlık | bezden örtü, çul |
tazâlin | yeni evlenmiş gelin |
terek | raf |
ters | hayvansal gübre |
tezikmek | belirli bir amacı olmadan sağa sola koşmak |
tokmalamak | bilinçsizce, ölesiye yiyerek ölmek “bu yaz üç tane koyunum tokmaladı” |
tôngü | tırpan ile hububat biçerken, ayak bileği üzerine alınan ot destesi |
uğunmak | hızlı ve dengeli bir şekilde dönmek. kendinden geçercesine ağlamak. |
uğünmek | akışkan katı maddelerin yavaş yavaş dökülmesi |
urupla | bir çeşit tahıl ölçü birimi |
üzlük | seramik kavanoz |
vaşı çanağı | dibi dar ağzı geniş seramik kap |
yağrîk | ahşap örs |
yağan | sırt “yağannım çok ağrıyor” |
yağlık | bez mendil |
yapma | yakılmak amacıyla elle şekillendirilmiş gübre |
yarma | ıslatılıp sohuda dövülen sonra irice çekilen buğday |
yazevi | yaz mevsiminde yemek ve ekmeğin pişirildiği bölüm |
yazı | arazi |
yiğın | yoğun, bol |
yişmanmak | bayanların bir örtüyü saçlarını, ağzını apatacak şekilde kullanması |
yosmak | seri bir şekilde saman vb şeyleri depoya yerleştirmek |
yoz | kısır sığır |
yüklük | kaya oyma veya duvar girintisinden yapılmış gardrap |
yüzellik | harmanyerinde yetişen bir tür bitki |
zaar | küçük yapılı kırma ev köpeği, herhalde anlamına da gelir. |
zağını almak | tam yolunu almak, istim üstünde olmak |
zakça | saksağan |
zerdeli | kayısı |
zigge | hayvanların arazide bir zincire bağlı olarak otlanması için yere takılan madeni kazık |
Osman Öztürk’ün katkılarıyla